‘Devlet, güvenlik açığının vatandaşına zulme dönüşmesine müsaade etmemeli’!
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, devletin güvenlik için özgürlükten taviz vermemesi gerektiğini belirterek, fakat özgürlük içinde bıraktığı güvenlik açığının vatandaşına zulme dönüşmesine asla müsaade etmemesini istedi.!
Gündoğdu, Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Kastamonu Şubesinin 3. Olağan Genel Kurulan katıldı. Kastamonu Belediyesinin Nikah ve Konferans Salonunda düzenlenen genel kurulda konuşan Gündoğdu, bu yılki toplu sözleşmenin çok eleştiri aldığını söyledi.
Sendikacılığın birinci aşamasının örgütlenme, ikinci aşamasının toplu pazarlık ve üçüncüsünün ise sivil toplum ve değerler boyutu olduğunu belirten Gündoğdu, “Özlük haklarının iyileştirmesi mücadelesini verecek olanların bir tarafta özlük hakkı için üç, beş yüz talep ederken diğer tarafta darbecilere ev sahipliği yapıyor illegal örgütlere yanaşmalık yapıyorsa bunun Memur-Sen ailesinde yeri yoktur. Bu anlayışın yeri yoktur. Biz demokrasi ağacının kökü ateş almışsa asla dallarında meyve arayışında olmayız. Eğitim-Bir- Sen, Memur-Sen ailesi, PKK, TKC, IŞİD, Ergenekon her ne olursa olsun bütün terör örgütlerinden uzaktır. Milletin yakınıdır, mazlumun yanındadır, zalimin karşısındadır. Yol haritasının reçetesi budur. Bunun dışında aklınıza gelebilecek her şey eksen kayması olur ki buna asla bu aile müsaade etmemelidir” dedi.
“TOPLU SÖZLEŞME YASASINI ÇIKARDIK”
Toplu sözleşme yasasını çıkardıklarını açıklayan Gündoğdu, “Birinci toplu sözleşmeyi imzalayamadık. İş bırakma eylemlerinin tarihi henüz çok yakın daha iki yıl oldu. O güne kadar CHP MHP DSP farklı partiler koalisyon sonucu iktidar olmuş, Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen’in tarihinde iş bırakma eylemi yok ama yüzde 100 dünya görüşü bizden olanların memur çalışmıyor, öğretmen yatıyor diye girdiği yolun toplu sözleşmeye sirayet etmesiyle karşılaştığımız tablo yap siz bilirsiniz. Beyin iktidar deyip Kamu-Sen MHP ilişkisinde olduğu gibi sararacaktık, ömür boyu sarılık hastalığına yakalanacaktık” diye konuştu.
On yıl boyunca toplu sözleşme yetkisini bulundurup da bunun dörtte birini alamayanlar olduğunu ileri süren Gündoğdu, “2009 yılında 20 lira taban aylık isteyip, ‘10 lira verirseniz imza atacağız’ diyenlerin, 10 liranın 17,5 katı taban aylığını değersizleştirmesine de müsaade etmeyelim. Neydi stratejimiz? Bütün illeri dolaşıyoruz 11 genel başkanımla. ‘Bir, ilkokul mezunu işçi kardeşime emekli olduğunda 90 bin liranın altında emekli ikramiyesi verilmezken, üniversite mezunu memur, neden 50 bin lirayı alamaz? İki, işçi kardeşimin 2 bin lira maaşla emekliye ayrıldığı gün, emekli maaşı bin 800 liranın altına inmezken, 2 bin lira maaş alan memurun maaşı neden bin 200 lirayı geçemez? Yüzdelik zamlarla hizmetliyle müsteşar arasındaki makas açılıyorsa, bunu çözümü nedir?’ gibi sorulara cevap aradık ve ‘taban aylığa zam alalım’ stratejisine oy birliğiyle karar verdik. Bunun anlamı nedir değerli arkadaşlarım, bunun anlamı emeklilik ikramiyesinin bu sene 5 bin 250 lira artırılmasıdır. Yüzdelik zam olsaydı artmayacak mıydı, artacaktı ama şimdi 5 bin 250 lira, 5 bin 250 liradan bin 600’ü çıkarın, kalanı 12’ye bölün, ne kadar zam almışız?” ifadelerini kullandı.
Başörtü sorununa da değinen Gündoğdu, Memur-Sen’in 12 milyon imza topladığını ve sivil itaatsizlik eylemiyle fiili olarak çözümün başaktörü olduklarını ifade ederek, “Hukuken yönetmeliği kaldıran o günün Başbakanı’na ve bugünün Cumhurbaşkanımıza yürekten teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
“DARBECİLERDEN MEDET UMANLAR TARİHİN ÇÖP SEPETİNE ATILMIŞTIR”
Çözüm sürecinin hayata geçmiş biçiminin temelinin Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olduğunu vurgulayan Gündoğdu, şöyle konuştu:
“Memur-Sen ırkçılığı reddetmiştir. 2007 yılında sağımızda ki konfederasyon ve yanaşma olduğu siyasi yapılanmalar zinde güçleri göreve çağırıyor. Darbe olsun bu iktidardan kurtulalım diye. Ergenekon’a ev sahipliği ve benzerinde olduğu gibidir. O gün Türklükte faşizmi zirveye taşıyanlar bunu söylüyordu, şimdi Kürt faşistleri BDP Partisi’nin yöneticisi zinde güçleri göreve çağırıyor. Millete dayanmayan, milletin iradesine güvenmeyeni rakibini egale etmek için darbeciden medet uman anlayıştan referandumda tarihin çöp sepetine atılmıştır. Bir daha dirilme şansı yoktur. Millet tarafından öldürülmüştür.”
“ÇÖZÜM SÜRECİNDE KÖPRÜ GÖREVİ GÖRDÜK”
Çözüm sürecinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milletle devlet arasında köprü vazifesi görmelerini desteklediklerini aktaran Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğlu, şunları söyledi:
“37 ile ben gittim. Bütün illere genel başkan yardımcılarımız gitti. Bir ile gittik. Ne gördük? Kürt bir diş doktoru biz Kürt olarak cumhurbaşkanı olabildik ama Kürt olamadık dedi. Bütün illerde başörtülüler biz eş Cumhurbaşkanı eşi, Başbakanının eşi, belediye başkanının eşi, eş kontenjanından adam yerine koyulduk ama birey olamadık dediler. Aleviler “Biz alevi olduğumuz yeni dillendirmeye başlayabildik” dediler. Muhafazakâr Kürtler iki defa cezalı duruma konduğunu ortaya koydular. Öyleyse bu sürecin millet tarafından talebi neydi? Eşit yurttaşlık. Devletin vatandaşını tanımlama anlayışını terk edip, tanıma şiddete dönüşmeyen her düşünceye saygı gösterme anlayışıydı. Eşit yurttaşlık talebini dile getirenlerin bir kısmı kızdı. Bir kısmı bağırdı. Bir kısmı sitem etti. Balıkesir Trabzon gibi birçok ilde sıkıntılar yaşandı. Ama bu milletin büyük çoğunluğunun talebi şuydu: üniter demokrasiden taviz vermeden, İstiklal Marşımıza helal gelmeden vatanın bölünmezliğinden taviz vermeden bu sorun çözülsün. Bu bizim yüzde 100 katıldığımız bir talepti. 30 yıl terörün arkasında kim vardığını konuştuk. Bir taraftan Mehmetçiğimizi şehit edenler, öbürü geçim haline getirdi. Diğer tarafta şehit cenazelerini istismar edenler buradan nemalanmaya kalkıştı. Eşit yurttaşlık talebi için demokratikleşme paketi, mecliste yasal düzenleme, başörtü, katsayı, andımızın okullarda mecburi okutulmasına son verilmesi, yerel isimlerin verilmesi, savunma hakkı, hapishanelerde ana dilinde konuşma hakkı, seçmeli ders, özel okullarda ana dilde eğitim gibi onlarca talep devlet tarafından hayata geçirildi. Ama 6,7,8 Ekimde gördük ki Türkler Kürtlük adına bize zulüm ediyor diyen güya sözde Kürtlerin sözcülüğünü yapanlar kendilerini beyaz Kürt ilan ederek kendilerinden olmayan bilhassa muhafazakarlara zulüm yaptılar. Kurban eti dağıtılırken öldürülen Yasin’e yaşatılan vahşet bile o günkü Kürt sorunu değil PKK Sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi bu çözüm sürecini bitiririz.”
“ÇÖZÜM SÜRECİNİ BİTİRİRİM DİYENLERE MÜSAADE EDİLECEK SÜREÇ DEĞİLDİR”
‘Çözüm sürecine karşıyız’ diyenlerin millet tarafından kayda değer bulunmadığını anlatan Gündoğdu, ayrıca ‘çözüm sürecini bitiririz’ diyenlerinde böyle bir hakkının ve millet meclisinde yerinin olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
“Çözüm sürecine karşıyım ve bitiririm diyenlerin duygularına müsaade edilecek bir süreç değildir. Bu süreç kararlılıkla devam ettirilmelidir. Kobani denilerek oradan bir faşizm üretildi. Kobani’yi bahane ederek 127 okulu yakanlar kimi cezalandırdılar. Kürtleri cezalandırdılar. Kürt çocuklarını cezalandırdılar. Devlet burada sınıfta kalmıştır. 6,7,8 olaylarında Kastamonu’da devlet var, Diyarbakır’da devlet yok algısı ortaya çıkmışsa mal, can, din akıl emniyetini bil hassa can emniyetini temin etmek ve korumak devletin göreviyken devlet orada seyirci konumuna gelmiş ve devlete ve yanaşması olduğu illegal terör örgütleri gibi rant için sürece destek verenler değil Allah rızası için Türkün, Kürdün kardeşliği için süreci destekleyen muhafazakar Kürtler cezalı konuma getirilmiştir. Onun için devlet güvenlik için özgürlükten taviz vermemeli, özgürlük içinde bıraktığı güvenlik açığının vatandaşlar için zulme dönüşmesini asla müsaade etmemelidir. Devletin olmadığı yerde kimlerin iş başına geldiğini gördüğümüze göre dün derin devlete nasıl karşıysak bugün seyreden devlete de aynı doğrultuda istemiyoruz.”
Gündoğdu, Batı uygarlığının da çifte standartları olduğunu vurgulayarak, Mescid-i Aksa’nın zulme uğramasına kimsenin ses çıkarmadığını sözlerine ekledi.